Eski yılı, hatalarımızla, mutluluklarımızla ve yaşanmışlıklarımızla geride bırakıyoruz. 2024’e veda ederken, yeni yılın akıldan, bilimden ve umutlarımızdan yana güzellikler getirmesini temenni ediyoruz. Her yeni başlangıç, geçmişten ders alarak daha güçlü adımlar atmak için bir fırsattır. Bu fırsatı değerlendirerek, hem bireysel hem de toplumsal olarak aydınlık bir geleceğe yelken açmayı diliyoruz.
2024 yılını geride bırakırken, bir yandan yaşananları düşünmek, diğer yandan geleceğe dair umutlarımızı tazelemek hepimizin sorumluluğu. Ancak ne yazık ki hem Türkiye’de hem de yurtdışındaki vatandaşlarımızın içinde bulunduğu koşullar, aklın ve bilimin rehberliğinden uzaklaşmanın ne denli tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini bir kez daha gözler önüne seriyor.
Türkiye, bir zamanlar Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde çağdaşlaşma yolunda büyük adımlar atmış bir ülkeydi. Ancak son 22 yıldır, halkın yoksullaştırılması, cehaletin ödüllendirilmesi ve din kisvesi altında özgür düşüncenin bastırılmasıyla bugün “parlayan bir yıldız” olmaktan uzaklaşmıştır. Ülkemiz, bireylerin hak ve özgürlüklerinin yok sayıldığı, kadınların ikinci sınıf vatandaş olarak görüldüğü ve farklı fikirlerin susturulduğu bir noktaya gerilemiştir.
Bu tablo yalnızca Türkiye sınırları içinde etkili olmuyor; Hollanda’da yaşayan 500 bin Türkiye kökenli vatandaşımızı da derinden etkiliyor. Din ve kültür, maalesef iktidarın elinde birer manipülasyon aracı olarak kullanılıyor. Bugün Avrupa’da bile “namus cinayetleri” gibi çağ dışı anlayışların varlığını sürdürüyor olması, bu manipülasyonun etkisini gözler önüne seriyor. Aile içi baskılar, özgür düşünceyi kısıtlayan yaklaşımlar ve kadının toplumdaki yerini küçümseyen tutumlar, modern bir toplumda asla kabul edilemez. Ancak ne yazık ki, bu durum hâlâ devam ediyor.
Hollanda’da yaşıyoruz; eğitim, refah ve bireysel özgürlükler bakımından dünyanın en gelişmiş ülkelerinden birindeyiz. Burada, akıl ve bilimin rehberliğinde insanca yaşamanın mümkün olduğunu hepimiz görüyoruz. Ancak buna rağmen, Türkiye’deki siyasi iktidarın etkisiyle yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın da özgür düşünceden uzaklaşarak, çağ dışı tutumlar içine sokulduklarına şahit oluyoruz. Din ve kültür dayatmalarıyla bireylerin iradesi esir alınıyor, toplumun aydınlanma yolundaki mücadelesi baltalanıyor.
Bu noktada bir kez daha hatırlatmak isterim: Atatürk’ün mirası sadece Türkiye sınırlarıyla sınırlı değildir. O miras, yurtdışında yaşayan bizlerin de özgürlüğümüzü ve kimliğimizi korumamız için bir rehberdir. Unutmayın, Mustafa Kemal Atatürk “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyerek, bizlere yol göstermiştir.
Yeni bir yıla girerken, dileğim 2025 yılının akıl ve bilimin ışığında daha aydınlık bir dönem olmasıdır. Gelin, yaşadığımız Hollanda’nın demokratik değerlerini, özgürlük anlayışını ve insan haklarına verdiği önemi örnek alalım. Geçmişin karanlık dayatmalarını geride bırakıp, Atatürk’ün işaret ettiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak için hep birlikte çaba gösterelim. Bu sadece Türkiye’nin değil, tüm insanlığın geleceği için bir gerekliliktir.
2025 yılı, mantığın, bilimin ve özgürlüğün yılı olsun. Atatürk’ün bize emanet ettiği değerlere sahip çıkalım ve bu mirası gelecek nesillere aktarmak için üzerimize düşeni yapalım.
Saygılarımla
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
GENEL
14 Ocak 2025GENEL
14 Ocak 2025GENEL
14 Ocak 2025GENEL
14 Ocak 2025GENEL
14 Ocak 2025GENEL
14 Ocak 2025GENEL
14 Ocak 2025