Murat Tuncel’in Kaleminden Otuz üç yıl üç ay sonra Türkiye

Murat Tuncel’in Kaleminden Otuz üç yıl üç ay sonra Türkiye

ABONE OL
19 Nisan 2023 18:41
Murat Tuncel’in Kaleminden Otuz üç yıl üç ay sonra Türkiye
0

BEĞENDİM

ABONE OL
ad826x90

Otuz üç yıl üç ay sonra Türkiye
Bundan otuz üç yıl üç ay önce yurtdışına gitmek zorunda kalmıştım.

 

Zorunluluk ilk öykü kitabımın yayınlanmasından sonra zuhur etmişti.

Ben kitabımın yayınlanmasının sevincini yaşarken bir gün sınıfımın kapısı açıldı. İçeri Evren’in bir başçavuşu girdi. Kapı açık duruyordu ve kapının her iki yanında iki asker.

ad826x90

 

Sınıfımdaki öğrenciler açık kapının önündeki silahlı askerleri görünce irkildiler. Ben de şaşırdım. O güne kadar bir mayıs eylemlerinden başka bir eyleme katılmadığım aklıma gelince biraz rahatladım.

 

Fakat başçavuş, kendine özgü o salına salına yürüyüşüyle ve çocukların irkilmesini de umursamadan yanıma gelerek;

-Bizimle okula kadar geleceksin, dedi. Ben ona bakarken de gitmemizi işaret ederek dönüp kapıya doğru yürüdü.

Arkasından yürümekten başka çarem yoktu. Birlikte birinci kattaki müdür odasına gittik. Orada başçavuş bir yerlere telefon etti. Emaneti aldığını ve biraz sonra okulda olacağını söyledi. Okul dediği de Tuzla Piyade Okulu’ydu. O zamanların Tuzla bölgesi sorgulama ve işkencehâne merkezi orada kurulmuştu.

 

Başında da Ramazan albay vardı. Pendik’ten Gebze’ye kadar olan sınırlar içerisinde neredeyse gördüğü tüm genç yaştaki insanları ve doğudan göç etmiş kim varsa herkesi sorgu ve işkence tezgâhlarından geçirmiş, mahalleler de sorgulayacağı erkek kalmayınca da çevrede husumetli komşuların birbirini ihbarıyla işkence hanesini sürekli bölgede oturanlara hatırlatıyordu. Şimdi de sıra bana gelmişti. Ya da öğrencilerimin velilerinden biri ihbarcılığı meslek edindiği için beni de öteki komşuları gibi ihbar etmişti.

 

Piyade Okulu’na öğlene doğru götürülmüştüm. Ben akşama kadar ifade verir akşam da evime giderim diye düşünüyordum. Ama gider gitmez beni boşaltılmış soğuk bir koğuşa koydular. Duvarları yüksek odada birkaç ranza vardı. Birkaçında döşek ve üzerinde de battaniye vardı. Akşama kadar umutla ifadeye çağrılmayı bekledim ama karanlık çöküp, bir tas soğuk yemek kapıdan içeri bırakılınca tüm umutlarım tükendi.

ad826x90

 

İkinci gün kuşluk vakti sorguya aldılar. Masalarındaki kitabımı ve yeni öykü dosyamı görünce evimizi de ziyaret ettiklerini anladım. Kitaplara bakarken evdekilerin, en çok da annemin ne kadar üzüldüğünü düşündüm bir an. Saniyeler süren o an benim için ne kadar uzundu kimse bilemez.

 

O ifadeden sonrası bir ciple Gayrettepe’deki meşhur birinci şubenin önünde gözbağım çözüldü. Önce hücrede namının Kemikkıran, kendinin Malatyalı olduğunu öğrendiğim memurun sorgusundan geçtim. Sonra bodrumdaki dördüncü hücrede konuk edildim. “Konuk edilme” deyimi o zamanki memurların işkenceden sonra söyledikleri bir deyimdi. Birkaç gün süren soruşturma ve zorla imzalatılan uydurma ifadeler imzalatıldıktan sonra ikinci mekân görkemli Selimiye Kışlası oldu. Selimiye Kışlası’nda da “hoş geldin” dayağından sonra eskiden at ahırları olarak kullanılan en alt kattaki dört nolu koğuşa götürüldüm. Hücrelerden bit getirmiş olabileceğim varsayılarak duş almam önerildi. Duştan sonra koğuştakiler kendi temiz çamaşırlarından bana verdiler.

 

Koğuşta Sosyal Yayınların sahibi Enver Bey ve şair Soysal Ekinci de vardı. Onlarla sohbet ederek günlerimizi geçirirken sıkıyönetim savcısına ifade vermeye çağrıldım ve ifadeden sonra serbest bırakıldım. Birkaç hafta sonra da mahkemeye çağrıldım.

 

Mahkemede beni dinleyen yargıç Mustafa Batmaz, “Böyle de insan tutuklanır mı?” dedikten sonra berat kararı verdi. Orada berat ettim ama idari soruşturmalar ve sivil memur takibinden usandım. Sonra da Kastamonu, İnebolu Akçabel Köyü’ne sürgün edildim. Lojmanda benden önce o köye atanmış bir öğretmen arkadaş ailesiyle oturduğu için ben muhtarın odasında kalıyordum.

 

Köyde İstanbul’daki imamhatip liselerinde okumuş gençler vardı. Bir akşam benimle sohbet eden muhtar, söz arasında, “Öğretmenim sen çok iyi bir insansın. Köydeki imamhatipliler sana bir şey yaparsa çok üzülürüm.” Dedi. Bütün söyleyeceklerini bu iki cümleye sığdırmıştı. Bir hafta daha Akçabel ’de kaldım. Sonra da İnebolu’ya gidip istifa dilekçemi verdim. İstanbul’a varır varmaz önce bir dershanede, sonra da Günaydın Gazetesi’nde beş yıl çalıştıktan sonra yurtdışına çıktım.

 

Hollanda’da anadili dersleri öğretmeni olarak yirmi yıl kadar çalıştım. Yüksek okullarda ders verdim. Türkçe gazete çıkaran arkadaşlara yardımcı oldum. Hollanda ile yapılmış kültürel anlaşma Türkiye tarafından sonlandırılınca Hollanda hükümeti de anadili derslerini kaldırdı. Fakat Hollanda eğitim bakanlığı benim gibi elli yaşını geçmiş öğretmenlere uzun bir süre maaşlarımızı verdi.

 

Yaşımız gelince de normal emekli olduk. Emekliliğimin üzerinden üç buçuk, Türkiye’den ayrılışımın üzerinden otuzüç buçuk yıl geçince Türkiye’ye dönme kararı aldım. “Geldiğimizde otlar yemyeşil/ve kuzeydeydi güneş.” diyor ya şair. İşte öyle gördüm ilk günlerde ama ilerleyen günler de Askeri hükümetlerin amaçlarının ülkeyi Fetullahçılar için hazır hale getirerek işten el çektiklerini, sonra da onların en ümmetçi kanadının ülke yönetimini sahiplendiğini, güçlenir güçlenmez de gerçek yüzünü göstererek Fetullahçıların ılımlı kanadını sürgüne gönderip işi ele aldıklarını anladım ilk gözlemlerimle. Ilımlı kanat dedim, çünkü Avrupa’da gördüğüm, konuştuğum tüm Fetullahçılar öyle görünüyorlardı. Ama belki de kolay oturum almak için hükümetle öyle bir oyun oynayıp kendilerini sürdürmüşlerdi.

 

İki binli yılların başından beri bazen tatil amaçlı gelip gidiyordum. Amaç tatil olunca insan ülkedeki günlük yaşamla pek ilgilenemiyor. Fakat buraya kalıcı olarak gelip gerçek günlük yaşamla yüzleşmeye başlayınca insanlarımızın bu ucube sistem çarklarının dişlileri arasında nasıl un ufak olduklarını daha iyi görebiliyorsunuz. Evet insanlarımızı enflasyon zulmüne ezdirmeyeceğiz, başörtülü bacılarımız özgürce başlarını örtecekler, çiftçimizi kimseye ezdirmeyeceğiz, her şey yerli ve milli olacak, alınan vergilerin tek kuruşunu israf etmeyeceğiz, zenginden alıp fakire vereceğiz, Avrupa Birliği’ne hemen üye olacağız, sandıklarda yolsuzluk yapılmayacak. Sloganlarıyla hemen hemen tüm kesimlerin, hatta “yetmez ama….” Diyerek destekleyen sözde demokratların da desteğini alarak iş başına gelen, kendine bir de aynalı saray yaptıran cumhurbaşkanlığı sistemi bütün bu vaatlerini unutarak, bir zamanlar halkının hazinelerini de alarak Sarayburnu açıklarında kendini bekleyen İngiliz gemisine kapağı atan yeni Vahdettinlerin yönetimiyle yönetilir olmuş güzel ülkem…

 

Keşke 68’liler, 78’liler olarak fraksiyon çekişmelerinden başımızı kaldırıp da o zamanlardan bu günleri görüp, doğru çizgimizi bulup her türlü ayrışmayı öteleyerek demokrasi yolumuzu genişletip, cumhuriyetimizin yüzüncü yılında ülkemiz yönetiminde söz sahibi olmayı becerebilseydik!

 

Şimdi bütün bunları bir kenara koyup, şapkamızı da çıkarıp düşünme zamanı. Hortlayan ümmetçi düşünceye teslim mi olacağız, yoksa el ele tutuşup cumhuriyetin kazanımlarını mı koruyacağız.

Eğer ikinci şık ise seçimimiz, bütün egolarımızdan, grup çıkarlarımızdan ve de bireyci kazanımlarımızdan vazgeçip birlikte mücadele etmeliyiz. Bunu beceremezsek hep birlikte kaybeder, ümmet-i alemin bir kulu olarak dualarla bu bereketli topraklara gömülürüz. Sadece bizler gömülsek ne ala, ama bizimle birlikte yüz yıllık cumhuriyetimiz de, çocuklarımızın hatta torunlarımızın da geleceğini kara toprağa gömeriz. Şimdi fırsat varken bu karanlığa düşmeden modern, mantıklı ve cumhuriyetten yana bireyler olarak omuz omuza olma zamanı. Hem oylarımıza, hem geleceğimize hem de sandıklara sahip çıkma zamanı. Yapılacak herhangi bir oyunu önlemek için de oyların sayımından, son teslimine kadar oylarımızla yolculuk etme zamanı. Haydi, Türkiye’m, yeni yüz yılımızda da demokrasi ve cumhuriyete sahip çıkalım.

 

Avrupa Türkiyeli Yazarlar Girişimi(ATYG) üyeleri 27-29 Ocak tarihlerinde Almanya’nın Gelsenkirchen kentinde biraraya gelerek Avrupa’da yaşayan Türkiye’li yazar ve sanatçıların sorunlarını görüştüler.

 

Oturumlar şeklinde sürdürülen toplantının birinci günü, ATYG’ye yeni üye olan yazar ve sanatçılarla konuklar birbiriyle tanıştılar. Aynı oturumda ben de söz alarak fotografçı ve fotografçılık hakkında bilgilendirme yaptım.

 

Oturumların ikinci günü ATYG yönetim kurulu adına açıklamalarda bulunan yazar Mevlüt Asar, Fakir Baykurt’un ölümünden bir süre sonra onu seven yazar arkadaşlarının öncülüğünde 2010 yılında Köln’de yapılan bir toplantıda hayata geçirilen bu girişimin gönüllülük temeline dayandığını, demokrasiden yana olan yazar ve sanatçıların üye olduğunu ve yılda iki kez grubun biraraya gelerek Avrupa’daki yazar ve sanatçıların sorunlarının ve politik gelişmelerin değerlendirildiğini anlattı.

 

Daha sonra da programın diğer maddelerine geçildi.

İkinci gün ATYG’nin Belçika temsilcisi şair Nihat Kemal Ateş, Fransa temsilcisi yazar Fevzi Karadeniz ve Hollanda temsilcisi yazar Murat Tuncel Avrupada’ki edebiyatımızın yolculuğu, çeviri sorunları, edebi yapıtların kütüphanelere kabulü konularında düşüncelerini belirttiler. Yazar yaşar Çiçekdemir computer kullanımı konusunda, şair Ali Şerik Hollanda’da yayınladığı Kara Zambak adlı edebiyat dergisinin tanıtımı konusunda bir sunum yaptı.

 

Çevirmenler Nevin-Helmut Lutz da Aziz Nesin şiirlerinden Türkçe, Almanca, İngilizce olarak yayınladıkları kitabın tanıtımını yaptılar. Üçüncü gün alınan bir kararla yazılan bir bildiriyle toplantılar sona erdi.

Bildiri Avrupa Türkiyeli Yazarlar Girişimi’nden (ATYG)
Avrupa’da yaşayan Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşlarına çağrı:

Tek adam, tek parti diktatörlüğüne HAYIR

Biz, aşağıda imzaları bulunan ATYG üyeleri, Avrupa’da yaşayan yurttaşlarımızı, anayasa değişikliği için yapılacak referandumda mutlaka “HAYIR” oyu vermeye çağırıyoruz.

 

Söz konusu anayasa değişikliği ile demokrasinin temel ilkeleriyle, kurumlarının devre dışı bırakılması, 150 yıllık mücadele sonunda kazanılmış anayasal hak ve özgürlüklerin kolayca askıya alınması amaçlanmaktadır.

 

Değişikliğinin asıl hedefiyse,Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın çoktan beri dillendirdiği “başkanlık sistemi”ni, yani “tek adam” yönetimini getirmektir.

 

Öngörülen anayasa değişikliği gerçekleşirse, adım adım yükselen İslami Diktatörlüğün tam olarak hayata geçirilmesinin önü açılmış olacaktır.

Unutmayalım; Almanya’nın başına büyük felaketler getiren Hitler Faşizmi de 1933 yılında böyle başlamıştı.
Barış, kardeşlik ve özgürlük için,
Gerçekten demokratik ve laik bir Türkiye için, umutla, cesaretle ve hep birlikte sesimizi yükseltelim! Anayasa değişikliği için yapılacak bu referandumda “HAYIR!” diyelim.

 

Avrupa Türkiyeli Yazarlar Girişimi Üyesi Edebiyatçı ve Sanatçılar
Almanya, 29 Ocak 2017
ATYG- Die Vereinigung türkischsprachiger Autoren in Europa
Afruf an die türkischen Staatsbürger in Europa Wir wenden uns in aller Deutlichkeit gegen die zunehmende Zerstörung der demokratischen Strukturen in der Türkei und gegen die politische Verfolgung zehntausender Menschen durch die Regierung.

 

Die demnächst geplante Verfassungsänderung durch Volksabstimmung ist die faktische Abschaffung aller demokratischen Errungenschaften. Damit will die Regierungspartei AKP mit Unterstützung der MHP das Land in eine Diktatur nach dem Motto: “Ein Volk, ein Reich, ein Führer” verwandeln.Wir dürfen nicht mehr warten und zusehen! JETZT ist die Zeit zum WIDERSTAND!
Deswegen rufen wir alle demokratischen, laizistischen Menschen auf, sich gegen diese demokratiefeindlichen, rückwärtsgewandten Ziele zu wenden, sich mit der Demokratiebewegung in der Türkei aktiv zu solidarisieren und bei der geplanten Volksabstimmung mit

“Nein!” zu stimmen!

Wir dürfen nicht vergessen, wie 1933 Hitler und seine Gefolgschaft in Deutschland die Macht an sich rissen!

En az 10 karakter gerekli
Tüm Yorumlar (1)
  • Murat Tuncel

    Değerli dost Kamil bey,Yaşamın gerçeklerini ve yaşamanın her şeyden önemli olduğunu ne güzel anlatmışsın. Eline sağlık, kalemine kuvvet. Benim bir söyleşide söylediğim; “Yaşamamıza anlam veren, yaşadığımız güzel anlardır.” cümlesinin anlamı da tam sizin yazınızın içeriğinde. Hollanda’daki tüm yazın sevdalılarını ve okuyucuları selamlıyorum.


HIZLI YORUM YAP

rk
rk